Teras

100,000 ₺ + KDV
  • 1-7 Gün Teslimat Süresi
  • %100 Müşteri Memnuniyeti
  • Güvenli ve Doğrulanmış Ödeme

Eser Hakkında

Teknik: Bronz


Stil

Teknik

Bronz

Eser Kodu

H-OU-017

Boyut

17 x 12 x 20 cm

Teknik: Bronz

Ozan Ünal

1974 yılında İzmir’de doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde Grafik Tasarımı, sonrasında Moda ve Aksesuar Tasarımı eğitimi aldı. Eğitimi sırasında tasarım yarışmalarında ödüller aldı. 2000 yılında “Sınırlandırılmış Hayalgücü-Tasarımcı Bakış Açısı” teziyle mezun oldu. 2001 yılında İzmir Karşıyaka’da Atölye Pi Tasarım ve Sanat Atölyesi’ni kurdu. Yurtiçi ve yurtdışında “düşbozumu” , “yaz (-g-)ı” , “insan kara bir leke değildir” , “oyunbozan “ , “tahteravelli” “düşbozumu” , “bir varlık bir yokluk" , “rüya anıdan sayılır mı?” gibi kişisel sergileri oldu. Ayrıca “Diğer” adlı deneme kitabı 2024 yılında Alfa Yayınları etiketiyle yayınlandı. Halen İzmir Karşıyaka’daki atölyesinde yazı çizim heykel çalışmalarına devam etmektedir.

SERGİLER

  • 2013 İNSAN KARA BİR LEKE DEĞİLDİR – Historic Coal-Gas Plant İzmir
  • 2014 İNSAN KARA BİR LEKE DEĞİLDİR –Selvin Gallery İstanbul
  • 2014 YERİNİ YADIRGAYANLAR (RESİM –Alaçatı Gallery İzmir
  • 2015 TAHTERAVELLİ VE OYUNBOZAN – Ekol Art Gallery İzmir
  • 2016 TAHTERAVELLİ – Selvin Gallery İstanbul
  • 2016 AUSTRADA BIENAL ( Perform art) _ KOSOVA
  • 2017 YERİNİ YADIRGAYANLAR - Bou Art&Design İstanbul
  • 2017 YERİNİ YADIRGAYANLAR - Old Town Tanneries Art Gallery – Kuşadası
  • 2017 ART NEW YORK – with Selvin Gallery
  • 2018 YERİNİ YADIRGAYANLAR – Selvin Gallery İstanbul
  • 2018 KITCHEN – ENKA Dr. Linton Vickers Art Gallery – İstanbul
  • 2019 BİR VARLIK BİR YOKLUK - İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi
  • 2019 BİR VARLIK BİR YOKLUK – İstanbul Hüsrev Kethüda Hamamı ( Galeri Selvin)
  • 2020 BECAUSE THIS IS A GAME – Barcelona Gallery Ex Machine
  • 2020 ÇÜNKÜ BU BİR OYUN- Galeri Selvin İstanbul
  • 2021 RÜYA ANIDAN SAYILIR MI- İstanbul Hüsrev Kethüda Hamamı ( Galeri Selvin )
  • 2023 NİGREDO: BİR DÖNEM – İzmir Konak Modern Sanatlar Merkezi

 

Sergi Metni: Melike Bayık

"İki Ayrı Beden, Bir Çift Ses"

Zamanın çeperinden sızan, mekânın sınırlarından taşan bir ihtimal olarak başlar “İki Kişilik Bir Dünya.” Bu dünya, kalabalığın ortasında değil, kalabalığın uzağında; hızın, hoyratlığın ve unutmanın hüküm sürdüğü çağlara karşı bir çekilme biçimi, bir sığınma edimi olarak belirir. Burada iki figür, ne tam anlamıyla karşı karşıya ne de iç içedir. Birbirine temas etmeden birlikte duran, birbirinin içine karışmadan yan yana duran iki varlık. Bu dünyada temas değil yakınlık, söz değil sessizlik, kalabalık değil boşluk kıymetlidir.

Ozan Ünal’ın bronz heykelleri, sadece birer form değil, insanın insana açtığı birer alan gibidir. Bronzun asaleti, figürlerin zamanla olan bağını gevşetir; onları çağlardan azade, mekânlardan bağımsız, varoluşsal bir eşiğe yerleştirir. Bu eşiğin dili yoktur; ama hissi vardır. Heykeller konuşmaz; çünkü suskunluk burada bir ifade biçimidir. Michelangelo’nun “heykel zaten taşın içindeydi, ben fazlasını aldım” sözünü hatırlatırcasına, Ünal da fazlalıkları çekmiş, iki figür arasında kalan boşluğu da bir biçim olarak tanımlamıştır.

Bu iki kişilik evren, yalnızca estetik bir öneri değildir. Aynı zamanda derin bir mitolojik ve felsefi çağrışım taşır. İkilik, insanlık tarihinin en eski anlatı biçimlerinden biridir. Kastor ve Polluks’un gökyüzünde birleşen kardeşliği, Eros ve Psykhe’nin görünmeden duyduğu aşkı, Orpheus’un Eurydice’ye son bakışı… Tüm bu anlatılar, iki varlık arasındaki görünmez bağın, görünür olandan daha derin olabileceğini söyler. Ünal’ın figürleri de bu mitolojik belleği çağırır; yalnızca bedensel bir birliktelik değil, ruhsal bir dayanışma inşa eder.

Serginin sunduğu bu ilişkisel yapı, çağdaş sanatın kuramsal alanında da yankı bulur. Burada Jean-Luc Nancy’nin “singular plural being” kavramından da söz edilebilir. Yani özne, kendi başına değil; başkasıyla birlikte düşünülmelidir. Bu heykeller, iki figürün birbirini tamamlamasından değil, birbirine boşlukları içinde yer açmasından doğan bir varoluşu önerir.

Bu sergi, aynı zamanda bir karşı duruş: hız çağında yavaşlamaya, gürültü çağında susmaya, tahakküm çağında birlikte var olmaya yönelik bir estetik önerme gibi karşımıza çıkar. Figürlerin aralarındaki boşluk, belki de en dolu yerdir. Çünkü orada karşılıklı bir kabul, bir tanıma ve bir eşlik etme hali vardır. Bu iki kişilik dünya, bireyin ötekine açılabileceği en sade, en direngen, en kırılgan ama en kalıcı formu taşır.

Ve belki yalnızca bir anlıktır bu dünya—bir rüya, bir bakış, bir nefes kadar kısa süren bir zaman parçası. Ama o an, insanın insana kurabileceği en incelikli evi, en dirençli bağı ve en sahici zamanı barındırır.

Bu heykeller, bir anlatıdan çok bir hatırlatma gibidir. İnsan, bir diğer insanla birlikte olduğunda eksilmez. Aksine, kendi yerini bulur. Çünkü bazen en büyük dünyalar, yalnızca iki kişiyle kurulur.