Sanatçı Röportajları: Elifko
Artopol Galeri: Neden Artopol Galeri?
ELİFKO: Öncelikle, dürüstlük benim için çok önemli. Artopol, her konuda açık ve net. Bu da dikkat ettiğim bir konu. Yaptıkları işi kaliteli şekilde yapıyorlar, iyi bir çizgileri var.
AG: Artopol ‘ün önceliği ulaşılabilir sanat. Bir sanatçı olarak bunu nasıl değerlendiriyorsun?
ELİFKO: Türkiye sanat konusunda biraz erken döneminde bence. Bu nedenle öncelikle insanlara sanatı sevdirmek, onları alıştırmak gerekiyor. Benim açımdan bunun ilk aşamasını samimiyet ve fiyatlandırma oluşturuyor. İnsanların işlerime ulaşmasını istiyorum. Türkiye’de sadece 10 koleksiyonerde olacağına yeni başlayanlarda da olsun isterim. Bu işe daha çok insanı başlatmak önemli. O yüzden, başından beri küçük küçük arttırıyorum. Önce sevdirmeli, izleyicinin ilgisini çekmeli. Satış sonraki konu...
AG: Bu ilgi çekme noktasında sanatçı mı daha ön plana çıkmalı? Örneğin şöyle mi düşünmek gerekir: Sanatçı mı eserleriyle bu ilgiyi yakalamaya uğraşmalı, yoksa izleyici ve sanat eseri arasındaki iletişimi galeri mi sağlamalı? Galeri mi sanatı ulaştırmalı?
ELİFKO: Bu her iki tarafında birlikteliğiyle olabilecek bir şey. Aynı dili konuşabilmek gerekir. Birileri sizin işlerinizi sevmiyor olabilir ya da desteklemiyor olabilir ama bu kötü olduğu anlamına gelmez. Belki de bir alışma süreci vardır burada. Bunu zamana yaymak gerekiyor. İnsanların anlayabileceği bir dil yakalamayabilmeliyiz. Çoğu kişi, bunu o kadar karmaşık bir dille yapıyor ki, insanlar bu dili yakalayamadıklarından işi de anlayamıyorlar. Bazen terimleri biraz azaltmak ve anlaşılabilir olmak gerekiyor.
AG: İnsanların sanat bilgisinin eksikliği de bir sorun. İzleyici senin eserlerinle buluştuğunda onları anlayamamalarını nasıl değerlendiriyorsun?
ELİFKO: Eğer anlamıyorsa biraz merak edip araştırması gerekir. Çok derin okumalar yapılmasına gerek yok. En azında sanatçıyla veya galericiyle konuşabilirler. Bu şekilde çok kolaylıkla öğrenmeye başlayabilirler.
AG: Ürkütücü de olabiliyor. İnsanların zaten çekingenliği var böyle durumlar bu daha da tetikliyor.
ELİFKO: İnsanlar eserde ne görmesi gerektiğini bilemeyebiliyorlar ki bilmiyorum demekten de korkuyorlar. Biliyormuş gibi gezip ama hiçbir şey anlamıyorlar. "Bilmiyorum ve sizden duymak istiyorum” demeli izleyici. Müzelerde oluyor ya sesli rehber, çok daha keyifli geziyorum. Bilmediğimiz şeyler çıkıyor mutlaka, her şeyi bilmek mümkün değil.
AG: Eserlerine olan ilginin farklılıklar gösterdiği oluyor mu? Örneğin farklı sergilerde, farklı şehirlerde aldığın geri dönüşler değişiyor mu?
ELİFKO: Evet tabii... Örneğin Ankara’da bir fuara katıldım ve buradaki gibi bir ilgi olmadı. Fakat İstanbul’a döndüğümde o eserler bir anda satıldı.
AG: Böyle bir farkı neye yoruyorsun?
ELİFKO: Biraz daha emin oldukları sanatçılardan almak istiyorlar diye düşünüyorum. İstanbul’da sanat piyasası daha geniş. Daha çok sergi var, böylece daha çok görünürlük kazanıyoruz. Bu nedenle bir şekilde bir yerlerde karşılaşmış oluyorsun izleyiciyle ve onlar da senin sürekli ürettiğini görüp almak içlerine siniyor. Zaten bence doğru olan da bu… Ben de bir kolekisyoner olsam, sürekli çalışan bir sanatçıdan almak isterdim.
AG: Serilerin arasında böyle bir fark gözlemledin mi? Örneğin dikişli portrelerinle tabaklar serini tercih edenler arasında…
ELİFKO: Evet fark var. Dikişli seriyi çoğu kişi seviyor. O herkese hitap eden bir seri oldu. Sadece dikişten rahatsız olanlar oluyor. Örneğin iğnenin tuvale batmasından rahatsız olan var ama ben de aslında bu hissi arıyorum. Hatta, ağlayan çocuk portreleri var ama onları tercih etmiyorlar. Herkes çok beğeniyor ama alma konusunda tereddüt ediyorlar. Ağlayan çocukları yapmaya devam edeceğim, çok seviyorum çünkü. Tabaklı işlerim biraz daha profesyonel koleksiyonlar tarafından tercih ediliyor. İş ne kadar rahatsız etmeye başlarsa satmak o kadar zorlaşıyor.
AG: Ulaşılabilir sanat için Artopol olarak online satışa önem veriyoruz. Genç bir sanatçı olarak sanat piyasasında online satışı nasıl değerlendiriyorsun?
ELİFKO: Online satış zor aslında. Eseri yapıyorum, sonra fotoğraflarını çekiyorum. Ama fotoğraflara baktığımda "iş bu değil, etkisi bu değil!” diyorum. Aslında işlerin daha güzel bir etkisi var ama bunu yansıtmak çok zor. Video da fotoğraf da aynı… Alıcıların bu aşamada biraz zorlandığını düşünüyorum. Çünkü bir eseri yakından görmek, duvarda görmek ya da kaidenin üzerinde heykeli görmek çok başka ama internetten almak çok başka bir şey.
Ama online satış olması gereken bir şey. Fiziki sergilemeyle beraber gitmeli. Örneğin sergide görecek kararsız kalacak, sonra internet üzerinde tekrar karşılaştığında "Ben bunu beğenmiştim!” diyecek. Ama yine de yakından görmek her zaman daha avantajlı.
AG: Peki sence sanat piyasasında doğru adımlar nedir? Sanat piyasasının bir aktörü olarak, ulaşılabilirlik dışında ne yapılması gerekir? Örneğin kalıcılık, bu aşamada bir galeriden beklentiler nelerdir?
ELİFKO: Öncelikle sanatçıya sahip çıkılması gerektiğine inanıyorum. Sanatçının hakkını korumak gerekir, ama sanatçı da galerinin hakkını korumalı. Bu birliktelik olduğu sürece ilişkiler daha sağlıklı gidecektir. Ama özellikle galeri satışı ve atölye satışı aynı olmalıdır. Bu olmadığında hem sanatçı hem de galeri zor duruma düşüyor. Genç sanatçılar için belki de en zoru bu kararlığı yakalamak, çünkü uzun vadede düşünmüyorsun. O sırada paraya ihtiyacın var ve bir alıcı gelmiş, piyasandan düşüyorsun hemen. Ama bir süre sonra, bunu oturttuktan sonra düşmemek gerekiyor.
Bu birlikteliğin başka bir yönü de var; farklı galerilerle çalışmak gibi ve farklı fiyatlandırmalar gibi… Yine de şunu unutmamak gerek, eserleri tek bir çerçevede değerlendirmek çok zor. Bu yüzden bir sanatçının diğer galerilerdeki eserleri arasında farklar otaya çıkabilir, hatta aynı boyutlardaki eserleri arasında da olabilir bu. Çünkü tek konu boyut değil. Aynı ölçülerdeki bir iş çeşitli fiyatlarda olabilir. Fabrikasyon bir şeyden bahsetmiyoruz... Bir tanesinde verdiğin emek, ortaya çıkan sonuç diğerinde aynı olmayabilir. "Aynısını ben başka galeride şu fiyata gördüm” diyemez örneğin. Aynısını görse sanat olmaz zaten o. Her iş biriciktir.
O noktada sanatçı ile galeri arasında güçlü bir diyaloğun, eserleri alıcıya doğru yansıtabilmek önem kazanıyor.
AG: Son zamanlarda sanata ilgi de çok arttı. İnsanlar seminerlere katılıyor, okumalar yapıyor, sergi ve fuarlara gidiyor? Sence bu yapay bir ilgi mi? Yoksa sanatın kalıcılaşmaya başladığını söyleyebilir miyiz?
ELİFKO: Evet, yapay bir tarafı var. İnsanlar fotoğraf paylaşmaya gidiyor bazen o etkinliklere. Yine de ben olumlu bir yan da görüyorum. İlgiyi arttırıyor. Bir uyanma sağlayabilir. Bu noktada bu ilgiyi iyi yönetmek önemli. Belki de piyasada kalıcı adımlar bu ilgiden gelecek. Sosyal medyayı iyi kullanabilmek önemli…
AG: Eserlerinde bir hikaye, bir tema var. Anlatmak istediğin bir şey. Bize biraz onları anlatır mısın?
ELİFKO: Sadece tek bir konudan yola çıkmıyorum. Güzel kadınlar, güzel adamların üzerinde dikişler var. Bu örneğin, sosyal medyada "hepimiz çok güzeliz, çok mutluyuz” imajını yıkan bir şey. Diğer yanda çocuklar var… Benim resimlerimde çocuklar hep ağlıyor çünkü onlar duygularını yansıtma konusunda çok şeffaflar.
AG: Yani bir taraf kendi gerçeği saklarken diğeri duygularını olduğu gibi ortaya çıkarıyor.
ELİFKO: Evet… Çocuklar ağlayarak bunu yapıyor. Tabaklı işlerimde ise farklı tema var. Thomas Hobbes’un "İnsan insanın kurdudur!” sözünden yola çıktım. Biraz da, mezun olduktan sonra bir dönem farklı işler yaptım, orada gözlemlediklerimden yola çıktım. Herkes herkesin ayağını kaydırmaya çalışıyor, sürekli bir mücadele var ve o kötü olanlar o kadar seviliyor ki… Şunu düşünmeye başladım bir süre sonra; yemek yemek ne kadar lezzetti bir şeyse, insanları tüketmek de o kadar lezzetli bir şey… Tabaklı serime bu düşüncelerle başladım. Serinin içinde tabaklar ve tüketilen insanlar var.
Zamanla bu seride şöyle bir şeye geçeceğim: bitmiş tabakların içinde yaşlı insanlar, belki parçalanmış insanlar gibi… Yönü biraz değişecek yani.
AG: Şöyle diyebilir miyiz? Zamanın tükettiği insanlar…
ELİFKO: Zamanın tükettiği gibi; bir geri dönüşün olmadığı, her şeyin bittiği gibi…
AG: İzleyiciler eserlerini bambaşka yorumladığında ne düşünüyorsun?
ELİFKO: Ben farklı yorumlanmasını seven bir tipim çünkü bir sonraki işim için bir etki yaratıyor. Bir sonraki işim bu yoruma göre şekillenebiliyor.
AG: Senin çalışmalarında farklı bir malzeme dahil oluyor kompozisyonun içine; örneğin iplik. Aslında tek tek bakıldığında geleneksel malzemeler görüyoruz: tuval, yağlı boya ve ip gibi. İplikler ve dikiş makinesi hayatın içinden şeyler hatta ama bir araya gelmeleriyle eserlerinde çağdaş bir dil yakalamış oluyoruz. Akademik üsluptaki figürlerinin üzerinden dikiş makinesiyle geçiyorsun ve tüm gelenekselliği kırıyorsun. Peki, farklı malzemeler kullanan, bu anlamda yenilikçi bir yorum getiren bir sanatçı olarak günümüz sanatını nasıl değerlendiriyorsun? Teknolojinin getirdiği yenilikler de var tabi, bir yandan…
ELİFKO: Bu kaçınılmaz bir şey. Tüm dünya teknolojideki gelişmelerle şekilleniyor, sanatın da bundan etkilenmemesi mümkün değil. Biz de resimleri yaparken photoshop üzerinde eskizler yapıyoruz, dijital sanat yapıyoruz, tablete te çizimler yapıyoruz… Olması gereken bir gelişme bu ve bence sanatta ayrı bir yeri de olacaktır diye düşünüyorum.
AG: Mevcut çalışmalarındaki malzeme çeşitliliğine başka şeyler eklemeyi düşünüyor musun?
ELİFKO: Hep denedim aslında. Yani farklı malzeme deneme isteği bende her zaman var. Bazen zor oluyor ama. Etrafımda fikir alabileceğim kimse olmadığından deneme yanılma yöntemiyle ilerliyorum. Zaten mezun olduktan sonra beş sene bu anlamda bocalayarak geçti. Bir şey denedim. Dikiş de öyle ortaya çıktı. Kağıtlara eskiz yapmışım, onları dikmişim elimle ve karıştırırken fark ettim bunları. Ben hiçbir şey yapamadığımı düşünüyordum meğer bugünün temelini atıyormuşum.
Çok denemelerim oldu, çamaşır suyuyla suluboya yapmayı bile denemiştim. Akla gelebilecek pek çok şey denedim. Örneğin tuval üzerine marker kalemler denedim. Baktım oluyor. Fakat bir süre sonra kalemin uçtuğunu gördüm o yüzden sattığım işleri geri aldım ve üzerinden yağlıboya veya akrilikle geçtim. Yorucu oluyor ve üzücü de oluyor tabi, yaptığım işte aksaklık çıkmasından dolayı. Ama malzeme çeşitliliğini çok seviyorum. Boyaya etki eden malzemeleri denemeyi de severim örneğin...
AG: Zeminde çeşitlilik oluyor mu?
ELİFKO: Evet, ahşabı yaktım örneğin ve üzerinde yağlı boya denedim. O da çok keyifliydi ama orada başka bir dünyaya giriyorsun, ayrı zorlukları var çünkü. Hem malzemeler ayrışıyor hem de ayrı bir seri çıkarmak zorundasın.
AG: Doğru, yenilik her zaman vakit oluyor.
ELİFKO: Evet. Yine de denemeye devam ederim. Belki bundan birkaç sene sonra demir zemin üzerinde çalışırım. Onu bükerim, boyarım… Benim için önemli olan beni heyecanlandırması, yoksa ben tek bir konuda gidemiyorum. Ama bir şey beni heyecanlandırıyorsa, ben orada bir şey görüyorsam onu yapmak istiyorum.
AG: Senin sanatçı olarak öznelliğin malzemede ön plana çıkıyor.
ELİFKO: Evet, özellikle yardımcı malzemeler konusunda öyle. Benim çalışmalarımı güzelleştirecek her şeyi severim ve kullanırım.
AG: Gelecek için ne düşünüyorsun? Yapmak istediğin, planladığın bir şeyler var mı?
ELİFKO: Bir dönem cam çerçevelerin için küçük işler yapıyordum. Çerçevelerin içlerine resimler yaptım. İlerleyen zamanlarda daya büyük boyuttaki cam çerçevelere çalışmak istiyorum. Biraz maliyetli işler o yüzden şu anda bekletiyorum ama ilerisi için yapmak istediğim şeyler bu çerçeveler. Bir süre bunları çalışmak istiyorum ve hatta belki bu çalışmalarımla tanınacağım.
AG: Bu çalışman da yine figüratif mi olacak, yoksa soyut çalışmayı da düşünüyor musun?
ELİFKO: Onlar da figüratif olacak. Ama tabii belli olmaz, fikrim değişebilir ☺
AG: Çalışma sürecini de konuşmak isterim. Yolcuğun nasıl başlıyor?
ELİFKO: Eğer bir seriye devam ediyorsam ona uygun görüntüleri, renk uyumunu kafamda oluşturup eskize döküyorum. Eskizlerin üzerinde çok deneme yapıyorum ya da photoshopla, tamamen emin olunca tuvale geçiyorum. Bu sayede hızlı da ilerliyorum aslında. Yapıp tekrar bozmak, koskoca fonu tekrar boyamak beni çok rahatsız ediyor. Eskiz aşaması uzun sürüyor bende, istediğim şeyi yakalamadan tuvale geçirmiyorum. O his de geliyor zaten.
AG: Eski eserlerinle şimdikileri karşılaştırdığında nasıl farklar görüyorsun? Tekniğinde farklılık görüyor musun yoksa değişen sadece tarzın mı oldu?
ELİFKO: Tekniğim çok gelişti. Çok çalıştım ben. Mezuniyetimden sonraki beş sene bitmiş iş çıkmadı ama o kadar çok şey denedim ki… Bu süreçteki denemelerim şimdiye yansıyor.
AG: Hiç sevmediğin bir çalışman var mı?
ELİFKO: Olmaz mı? Direk üstünü kapattım hepsinin
AG: Sattıkların arasında var mı böyle düşündüğün?
ELİFKO: Bunların arasında sattığım pek olmadı aslında Çünkü ben kendimi bulduktan sonra resim satmaya başladım. Daha öncesinde şöyle bir satışım oldu benim: Ben tam Mimar Sinan üniversitesinin mezuniyet sınavına gidiyordum, elimde de çalışmalarım vardı. Karşıdan karşıya geçerken bir adam beni durdurdu ve Mimar Sinan’da okuyup okumadığımı sordu. "İşlerini satıyor musun?” dedi, "Olabilir! Ama ben sınava yetişmek zorundayım!” dedim. Pek üzerinde durmadım, sadece mezuniyeti düşünüyorum o sırada. Numaramı verdim ve sınava gittim. Çıkınca adamın yanına gittim, çay bahçesinde beni bekliyordu ve resimlere baktı, bir tanesi beğendi ve aldı.
AG: Fiyatı nasıl belirledin?
ELİFKO: Kafadan attım, çünkü bu konuda hiçbir şey bilmiyorum. Bana kimse bu işin bu kadar eder demedi. Ben tamamen öğrenci kafasıyla bir şeyler söyledim ki o da biliyordu zaten işlerimin ucuz olacağını…
Bir o işimi düşününce garip geliyor, hiç benim değilmiş gibi geliyor. O da benim ilk satışımdı.
AG: Biraz da sanatı konuşmak isterim seninle... Çok öznel bir alan olduğundan herkesin kendi sanat tanımı vardır diye düşünüyorum.
ELİFKO: Ben sanatı bir dil gibi görüyorum, öğrenilebilir bir dil. Çünkü ben, sanatçıların doğuştan bir yeteneği olduğunu düşünüyorum. Örneğin bende de varmış ama bunu ben görmedim, ortaokulda bir hocam keşfetti. Bütün sınıf bana resim yaptırıyor, ama ben hala farkında bile değildim sahip olduğum şeyin. Hoca söyleyene kadar de fark etmemiştim. Bence sanatçıya doğuştan gelen bir şey var, başkaları tarafından sonradan öğrenilebilen bir dil.
AG: İçten gelen bir şeyden bahsettin, bir yaratıcılıktan. Zorlandığın, tıkandığın oluyor mu? Böyle bir durumda nasıl ilerliyorsun? Örneğin pandemi süreci senin için bu anlamda nasıldı?
ELİFKO: Benim için çok farklı bir dönem oldu. Çok değişkendi. En çok satış yaptığım seneydi 2020. Bazen yoğunlaşıp çalıştım, bazen tuvalin önünden bile geçmek istemedim. Fakat satış oldukça motive oldum ve yeni şeyler ekledim. Biraz keşfetme dönemi oldu yani. Ama tıkandığım zamanlarda mutlaka dışarı çıkıyorum. Belki bir hafta uğramıyorum yanına, sanki o iş hayatımın içinde yokmuş gibi davranıyorum. Sadece pratiğe dönmede değil… Çalışırken fikirsel olarak da kendimi çok beslerim, çok araştırırım ama eğer tıkandığım bir dönemse onu da bırakırım. Kafamı tamamen boşaltmak bana iyi geliyor.
AG: Büyük sanat akımlarından sana çarpıcı gelen, ilham veren var mı?
ELİFKO: Evet, tabaklı serimde sürrealizmden ilham aldım örneğin. Aslında okuldayken bana kopuk gelirdi sürrealizm ve hatta natürmorta da uzaktım. Şimdi her ikisi de var işlerimde. İnsan neyden uzak kalırsa onu yaşarmış ya, benimki de öyle oldu.
AG: Takip ettiğin sanatçılar var mı?
ELİFKO: Yue Minjun’u çok beğeniyorum, özellikle fırça darbelerini.
AG: Bu güzel sohbet için teşekkür ederim.
ELİFKO: Ben teşekkür ederim.
Röportaj: Zeynep Dikmen